Şubat 18, 2010

Kör Gece

Gece karanlık, karanlık ise görülemeyeni ifade eden sıfat ekli bir kelimecik, elbette görülmeyeni görmek değildi maksadım, ne de olsa ondan gayrısını tanrı bilirdi, anladğım şeyler oldu. Uzay zamanının neden eğrildiğini Einstein süzgecinden geçirdim bu gece, ve zamanın bükülebildiğini anılara dalıp eski bir fotoğraftan öğrendim. Kara deliklerle dolu ömrümüzde bir kahkaha atan dostum karanlığın zulmünü yine yırttı. ARAKNA

Şubat 16, 2010

Diye !

Yorgunum diye ! Eğlencelik bahar tadında bir ruh esintisi diye ! Özlemek diye! en sevdiğin şehri anımsamak diye! Biri çıkar onu sana anımsatır diye ! İçim sızlar diye! Niye bana gelmedin ona gittin, kızdım diye ! Bu kadınlar da böyle dedi diye ! Sokaklarda beni arayacak, beni soluyacak diye! Anlamsız yargılarda bulundum diye! Koca bir gün daha devrildi diye ! Geyiklerimi sevdim diye! M’ anlamını yitirdi diye! Özledim diye! özlenmedim diye! Aldattım diye ! Ben çok sevmişim diye… Anaaa ömür bitmiş diye ! Bizim bir abi vardı asansöre bindi öldü diye! Çok orospusun diye ! Ben bu alemin ta amına koyayım diye! suya sabuna dokunmadan yaşadın diye ! Yol beni çağırıyor diye! Sen oku diye bu satırlar yazıldı. Öptüm diye ! =)=)=)=) jelibon_363472

Şubat 11, 2010

Birbirini Anlamak

İşitmek anlamak değildir diye bir ifade vardır ya, birden söylemek istediğime yakın bir cümle gibi geldi. Hangi karmaşık gel gitlerle oluşturulduğunu bilmediğimiz düşüncelerin, o sese bürülü tınısıyla ağızdan çıktığı ve işitme organımıza ulaştığı an var ya, nasıl bir çalışma prensibi olduğunu bilmediğim, fen bilgisi derslerinde anlatılan örs,üzengi, ve çekiç. Bunlar, en küçük kemiklermiş aynı zamanda. İşte, buraya ulaşınca karmaşık düşüncelerin sese bürülü hali, bu karmaşayı aklımız çözümleyemiyor sanırım. Anlamsızlık ve anlamazlık baş gösteriveriyor. Eteklerimizden dökülen sadece fikirler değil, takıntılarımız, kızgınlıklarımız, heveslerimiz, bilgiçlik taslamaya meyilli yanlarımız… ortaya çıktıkça birbirimizi anlamaz oluyoruz. Kendimizi anlama ya da anlamlandırma gayretinde olduğumuz söylenebilir. Ben+ci+L  20143_270244086512_149588846512_3840725_6568201_n

Şubat 08, 2010

Salvador Dali

A’yı bulmak

A=ilk A=güç A=sertlik A=Zavallı p’nin yere serilişi A=Kudret A= görkemli

A=pratik A=arayıp da bulamadığımız A=beyinsiz A=seksi A=kıllı A=kür A=bud A=elvan A=şoven A=harf A=B’nin dudaklarından dökülen en anlamlı ses A= hiçlik A= ten uyumu

Ve bu lanet şey bir kolyenin ucuna takabilmek için arandı ve bulunamadı. =)=)=)=)

Kara Rıhtım

Bir kaşık tınlamasından sonra, dolu dolu yağmurun toprakla sevişip gökkuşağına haykırdığı çelişik bir gün geçirmişim. Biraz da sıkılmışım. Fotoğrafçıda bastırdığım bir tomar bebek fotoğrafı, astım ilaçları, alfabenin renkleriyle bezeli bir kaç küçük isim halkası elimde, bu hediyelere uygun bir zincir bulma telaşım, zamanın kumunu süzüverdi. Gün kocadı, güneş elveda dedi içime üflediği huzur nefesiyle. Kıymetli ve eğlenceli dostlar için birşeyler satın aldığım güzel geçen günüm ve her zaman olduğu gibi Müren’e hayıflanışım.

Şubat 07, 2010

Kara Güneş. Geçtiklerimiz…

Kalabalığın odunsu yoğunluğu içinde düşüncelerimi yaprak yapıp yeşerircesine ilerlerken araya giren kurtçuklar gibi sallanan tuhaf varlıkların arasından sıza sıza yollardan yürümeye çalıştım. Yağmur gibi yağan düşüncelerin zihnimdeki kuraklığı ne denli verimli hale getirdiğini düşünürken kara bir güneşin göğümde yükselmesiyle suların donduğunu anladım. Suda temizlemezdim ben kendimi, suya dökerdim kelimelerimi, suyu başka kullanırdım, karanlık güneş çırpınıyormuş gibi üstüme düşercesine zihnime girince bir kez olsun deneyeyim dedim suda temizlenmeyi. Günahlarımı aldım çim yeşili duvarlarımdan, aralarına sevaplarım da karışmış ve kara güneş suyunda bir bir yıkadım onları, siyahın zifiri hali gibi parladılar, günah diyemedim sevaptan öte bir hal aldılar. Yukarı, başımın üstüne koyup da taşımak istedim onları, çim yeşili duvarlarıma koymak anlamsızdı artık, duvarı yıkasım geldi çirkinliğinden dolayı. Yeni bir güzellikti bu, tertemizdiler günahlarım, kara güneşte yıkandılar, onun izlerini taşıyorlar onun sıcaklığını buz gibi hissettirerek yakıyorlar. Bir alev gibi etrafıma astım onları, ısıtmıyorlardı beni, soğuk halleri içimi donduruyordu, sevgiye başka anlam katıyorlardı, bana başka, kara güneşe başka.

The_Nemesis_Of_Night_Tree_by_IMustBeDead

Ona armağan etmek istedim ama biliyordum kabul etmeyeceğini, anlattım sadece, anlatmakla yetindim, yitirdiklerim arasından eleyerek seçtiğim günahlarımın ne denli saf ve kirlenmemiş olduklarından bahsettim. Kar güneş ilk seferde kulak kesilmedi bana, inanmadı, yalanladı. Susmadım, devamı daha da hoşuna gidecektir diye anlattım durdum. Günlerin nasıl geçtiği belli değildi ne de olsa, ne ara gündüz ne ara gece önemli değildi, kara güneş gelmişti, zaman onun ellerinde sıkışmıştı. Önemsediklerim başkaydı benim, onunkiler bambaşka. Kara güneş de biliyordu tüm bunları ama inanmıyordu ya bana, göstererek yaşadım huzurunda anlattıklarımı. Tekerrür cisme büründü, kara güneşe sundu kendini, karanlığına gömülmeden son kez gözlerini dikip baktı güneşe, kara güneş sustu, utandı, utanmasa kızaracaktı ama gururu vardı, belli etmeden gizledi, gizledi gizlemesine ama ben anladım, o başka ormanların üstündeki damlalarla uğraşırken ben onu gözetledim, onu okudum durduğum yerde, gökte olması zorlaştırmış olsa da isteyince yapılabileceğini biliyordum, istedim zorluklarının kağıt kesiği acısını ölü insan acısıyla harmanlanarak bilinmesini, ben öyle bildim, kendimindi sanki o acılar, öyle istedim, öyle yaşadım. Kara güneş fark etmeden ben onun içine işledim. Başka damlaların buğulu perdelerini aralamaya çalışırken inceden kazıdım onu içime, onun özüne de birkaç tohum attım o bilmeden, ne tohumu olduğunu söylemedim ona, hala bilmez belki de. O koca duvarlarını aştım, yıkmadan geçtim, dizlerimde kandan izler, avuçlarımda donmuş kanlarla dikenli yollarından geçerek attım o tohumları, o görmesin diye uykusunu gözledim. Ara ara kendi gözlerim kapandı o açtı, onunkiler kapanınca ben araladım. Tekerrür son kez gözlerini dikip baktı kara güneşe. Kara güneş utandı, bana inanmamıştı ama ben ona yalandan anlatmamıştım, görünce anlamıştım bende başka bir hayat alacağını o bilmeden ben bilmiştim. Ondan önce kazıdım ben günahlarımı toprağa, önce tekerrür cisim buldu, sonra kara güneş cismini bana bürüdü ben kara güneşe. Karşıdan bakılınca karıştık, karmaşıklaştık biz ama içimizde bütün dengelerimizi biliyoruz kara güneşle. Tüm köklerin nereye nereden bağlı olduğunu biliyoruz, günahların üstüne ekili olduğu toprağın altındaki kökler görünmezler, biz görüyoruz ve nereden başlayıp nerede bittiğini kendimiz kadar iyi biliyoruz, günahlarımız kadar iyi tanıyoruz.

Kara güneş bende cisim buldu, hangimiz kara hangimiz güneş bilmeden birbirimize dolandık biz, o inanmamışken kazımaya başladım ben, inanınca kazınma başka anlam buldu, tekerrür başka bir cisme büründü…

Buhur’dan Hüseyin’e 07/02/2010 02.56

Şubat 01, 2010

Mi Estrella Blanca

Bir Bulut Diye..

(Bir ezel, bir ebed )

Görülmemiş kavgaların kan kokusundan geçilmez yollarında, bir bulut diye inlerken toprak, bir damla suyun şefkatine kandı. Kan aktı, toprak küstü. Kurşun askerler tetikte parmak alıştırması yaptı. İnsancıklar, kaos ve panik içerisinde…Kırk yıl sonra döner mi devran… ?

Gel de Hâlide Edip’e hak verme; “Hükümetler düşmanımız, milletler dostumuzdur.” 

Powered By Blogger

İzleyiciler

About Me

Fotoğrafım
Türkiye
Bir Tutku oyunudur hayat, çelişkiler sarmalında... Ben Çocuktum, kanatlandım. Ben çocuktum kırıldım da iyileştim. Hatta! Ben boğaziçinde akıntısız bir vapurdaydım, simurglar kanat çırpardı içimde. Tanrı ile tavla oynamışlığım vardı. Ben eskidendim. Ben yenidendim, Hışırtılı bir yansımaydım gönüllerde, bütün süprüntülerime selamlar...

About me



Kurcala