Ağustos 31, 2010

İnanna –2

        Yarım kalmış yareleri hesap edip tüm yazılanların sonuna bir zeyl attırmak gerek. Öyle diyorum ! Anlamını yitirmesin diye sevgilimin nağmeleri, bu sefer bir ek yapmayacağım. Eksiz köksüz nitelemelerde bulunacağım. Ağızlıklı sigaramın tütünü dolarkan içime, geçmişten esiyor cümleler, TÜTÜN; Kız saçı demişler ona, renginden ve salkım saçak bir arada duruşu ve miskler gibi koktuğundan sebep. Tütün kokusu üflendi içime, aşk da sevda da rezil oldu gitti. Sarı ayva kızıl nar , söz verip de almadın vıdı vıdı, tını mını , gıdı gıdı, ah uh oh , kah kih keh, duvardan duvara çarpan, çarpınca değil ! Çıktığı yerde anlamını yitiren tınılar dolaşıyor etrafımda, çağrışımdan uzak belleklere kazınılası destanlar geride şöyle bir bekleye dursun, mekanik çağın, garnizon hükümleri damoklesin kılıcı gibi tepelerde parıldasın; Yansın, yaksın, kessin, kan aksın, buram buram dumanı tüten al kanlar sarsın, sulasın gamsızın gam yemez bülbüllerinin öttüğü çiçekli dallı meyve bahçelerinin kahpe toprağını, ben bana sen bana biz bize; gönülden gönüle akan bir yolumuz var ya nasıl olsa, varsın anlamasınlar; varsın bu dünyanın kahpesi biz olalım! Lütfedercesine =)

elma

İNaNNa ve DAvO

Mimari bir güzelliktir, görebilen gözlere hitap ettiği gibi bakan gözlere de hitap eder. Çatallaşan merdiven geçitleri olsun, dalgınlaşan duvar modelleri olsun, zindanlaşan bodrum trabzanları olsun. Hepsinin içinde ayrı şeyler yatar her daim. Legilimens diye bağırası gelir insanın bir yerde, ama yetisi olmadığından dolayı sadece istemekte kalakalır.

İnanna, sevgilim. Boğuştuğun bir şeylerin var senin, benimle beraber yaşlanıyorsun, aynı ruhlarla dans etmesek de benzer ruhları yakalıyoruz, sen medyum ben kahih, sen azrail ben melek. İnanna, gözlerimdeki ateşin yegane sahibi, sebebi. Bacaklarım yanıyor, bir türlü dur diyemiyoruz hayatın dalgalarına. Yetmiyormuş gibi daha da körüklercesine üstüne üstüne sularla gidiyoruz. Yazılarım özelleşiyor günbegün ve yeni kaderler yazılmak için çırılçıplak önümde. Çocuk gibi, safça, tertemiz, güneşin temsil ettiği sıcaklık ve temizik gibi. Ben o kadar saf değilim sevgilim, ben iyiyi kötünün içinden çekip de yazarım, kötüyü iyinin içinden. Aşkı şeytanın yüreğinden, o vazgeçirme bağlılığından alır da yazarım, ihaneti nerden yazdığımı ise söyleyemem, kainatı yakmış olurum söylersem.

İnanna, sevgilim.

Hadi gel, ikimiz beraber Everest’e çıkalım. Kurtların ulumalarını işitirken biz kahkahalara boğulalım, senin güzel sesinden çığ düşsün istiyorum, şarkı söyle istiyorum orada. Sen şarkı söylediğin zaman ben karlar altında kalır inşa edilmiş huzura vururdum başımı ve dinlenirdim bol bol, doya doya. Şarkı söyle de doğa anlasın neden huzura eriştiğimi, söyle çekinme. Ezilmeyiz merak etme, sendeki güneşle bendeki ateş dünyayı eritir biraz kar kütlesi bizim için nefes vermek gibi olur. Sevgilim, yolculuklarını özledim, her gördüğün detayda beni düşünüp benim onu hissettiğim zamanları özledim, gel.

Yankı Yinelediği Sesten Güzeldir: L.V. BEETHOVEN'nin CHORAL FANTESY'si ile 9. SENFONİSİ...

Yalçın Güran 

Yankı Yinelediği Sesten Güzeldir: L.V. BEETHOVEN'nin CHORAL FANTESY'si ile 9. SENFONİSİ...

Ağustos 04, 2010

Nergalin oyunu

Hep söylüyorum, insan dediğin basit bir varlık aslında, bu kadar güdümlü ve kolay yöne sokulabilen, her an her tarafa kaypaklanmaya müsait başka bir canlı daha türemediğinden, sevgili tanrımıza şükürlerimizi sunduktan sonra, Nergalin oyunuyla yeni bir rota çizmeye başladığımız günler geldi, yaklaştı iyice=) Bana da heyecan veriyor yeni şeyler artık ! NERgal  daha ilerisini düşünerek nasıl bir sonuçla karşılacağını hesaplamaya çalışıyor, zira çok sabırsız ve zamana riayet etmeye niyetli değil, yine de olabildiğince dayanıklı davranıyor. Daha bir dik ve daha bir bulutlarda uçarken gençlik çağı, ayakları dizlerine kadar toprakta, tezatların ruhu kazanında kepçe ile kaşıktan kaçarken, altına odun atan ULU bir yangının titrek ve tutkulu ateşini söndürme, bir tutam zeka tozu üfleme oyunu icat ettik. Bir ben , bir de nergal bilir bunu, sırrı yok, gerçeği var; yok yok ! aslında gizemli ama kartlar açık anlayabilene, anlayıp da anlamazdan geldiğini sanan köftelere duyurulur; köfte çatalla yenir, sofranın çatalı elmizde olmasa da şeytanın maşası elimizde Nhahahhahaha NErgalime secdeye vardım diye ! =)=)=)

Powered By Blogger

İzleyiciler

About Me

Fotoğrafım
Türkiye
Bir Tutku oyunudur hayat, çelişkiler sarmalında... Ben Çocuktum, kanatlandım. Ben çocuktum kırıldım da iyileştim. Hatta! Ben boğaziçinde akıntısız bir vapurdaydım, simurglar kanat çırpardı içimde. Tanrı ile tavla oynamışlığım vardı. Ben eskidendim. Ben yenidendim, Hışırtılı bir yansımaydım gönüllerde, bütün süprüntülerime selamlar...

About me



Kurcala